Sunduğu hayat kadar, aşk kadar, sevgi kadar, kavga kadar, yalnızlık kadar, ölümü de sunan kelimelerinin izinde saygıyla…
Mitolojideki gibi bilgi ağacında yaşayan Anka Kuşu’nun şiirdeki temsilcisi Siyami Özel’in, geride bıraktığı imge dolu mısraları, o bilgelik ağacından düşüp de yeni bilgileri ve imgeleri yeşerten birer tohumdan başka bir şey değil…
Hangi şair ölümün ince ilmeğinden geçip de şiire ulaşmaz ki!
Kaç şair ölümsüzlük düşünü, ölüm kavramıyla içli-dışlı olmaksızın ve hata ölümü her an yaşamaksızın oluşturabilir ki?
Ya da yaşamı, yaşanacağı ve yaşanmışı anlamlı kılmak bir son olmaksızın düşünülebilir mi?
Ve bir şair yaşamı kelimeleriyle yeniden var ederken; gizlerin, karanlıkların içine imgeleriyle dalarken, yaşamın anlamını aslında şiirinin son noktası gibi ölümle taçlandırmıyor mu?
•••
Her ne kadar bir yaşam ölümle taçlandırılırsa da, her ölüm de yaşadıkların ve bıraktıklarınla anlam kazanır. İşte, Anadolu’nun en güçlü dizlerinin sahiplerinden biri olan Siyami Özel, hayata dair bu iki uç noktayı en diri imgelerle sunanlardandı.
Her imgesiyle, her şiiriyle yeryüzünün en dipsiz kuyularını arayan, en derin soluklarını aldıran bu büyük şair, yeryüzünün ve gökyüzünün ötesinde bir düzleme ulaşmıştır. İşte o dizelerde, yaşama dair kişiyi, sevdayı, kenti, yalnızlığı, kavgayı sarsıntılarla sunmuşken, yaşamı damarlarımızda akan kan gibi hissettirirken aynı güçle ölümü de tenimizin soğuk terleri, benliğimize inen kara gölgelerin korkusu gibi aynı güçte sunabiliyordu da.
Ama Siyami Özel’de ölüm, ne bir kaygıydı ne bir korku.
O’nun dizeleri okunduğunda insanın iliklerine kadar ölüm hissedilse bile, aynı zamanda O bizlere ölümü korkudan uzak bir kabullenişi, hak edilmiş bir ödül gibi sunarak yeni bir yaşamın taze soluğu gibi verebiliyor da…
Siyami Özel’in şiirlerindeki ölüm teması, insanoğlunun yaşama karşı sevgisinin en güçlü yanlarıyla verilmiştir daima. İmgeler, ölümü alegorik bir betime sokarken, terk edilen dünya olağanca somutluğunda ama sanki sevgiliye dair yazılmış bir aşk içinde görülür.
Karbon monoksit
Bakır rengi tepelerden seyrettiğim bu şehri / Bir gün bırakıp gideceğim / belki çok zor olacak / ayrılmak senden / Belki bilinmez ama / Yokluğuna dayanamayıp / Öleceğim.
Baksana günden güne fenaya varıyor halim / Artık sensiz olamıyorum / Bakır rengi tepelerden seyrettiğim bu şehri / Bakır rengi mangalların / Karbon monoksit buharlarında / Sana bırakıyorum
Beni unutma…
•••
Bildiri
bu belki son susuşum bu yorgunluğumdur kentin duraklarında bu benim en güzel uğraşım bilinmez yılgın savaşlar öncesi
biz severiz insanları ne denli katı olsalar da bir ince yerimiz sızlar oysa sevmezler bizi sonra susarlar hayınca üzerimize yürüyüp
biz severiz insanları işte en zayıf tarafımız alıp götürmek isterler ve asmak kentin en büyük alanında./..
artık unutun bizi
artık unutun çok yoruldu imgelerimiz bağışlamak elimizde değil ve gereksiz
düşünmemiştik bunu hiç
artık unutun
öldük ne güzel
biz severiz insanları ezik
yaşantımızda ve kentin gömütlüğünde
karışmayın siz.
•••
Siyami Özel’in dizelerinde ölüm, aslında yaşamın en güzel tasviridir. İnsanın yaşama bağlılığının, dünya nimetlerinin ne kadar özel olduğunun, insana bahşedilmiş bir kutsallık olduğunun vurgulanmasıdır bu.
Ölüm, elbette bir şairin en büyük hazırlığıdır. Hele ki bu an için onurlu yaşamla hazırlanılmışsa. Her şiir, o şiirlerin her dize ve imgesi şairi bir Anka Kuşu olup çıkarır. Her şiirin yaratımında ölen, her şiirle yeniden dirilen.
Ölü
bir donuk gözlerle seyreder yıldızları
toprağın altında ama o yine görür
gökyüzü durgun/ lacivert/ ırak
kayıp durur bir yere geceleri
ne kötü bir yalnızlık eskiden böyle değildi
unuttu sevileri o en sıcak iççekişlerle
şimdi iki yanına uzanmış zavallı elleri
kentin gömütlüğünde ıslak ve biraz üşümüştür
•••
Ölüme karşı her ne kadar bilinçli bir kabulleniş, istemli bir hazırlığı olsa da şairin, yine de dört elle sarıldığı yaşamı anlattığı manifestolarla bir terk edişin hüznünü de verir. Tek burukluk budur gönlünde söz üstadının. Her ne kadar barışık olsa da ilahi yazgının bu kaçınılmazına şair, yine de bir deniz dalgasından, bir martı kanadından, bir sevgili gülüşünden, bir evlat sarılışından, onu doyuran kentten ayrılmak yine de tarifsiz bir burukluktur.
•••
Bir daha
bir daha görür müyüm ovaları/ağaçların boyverdiği ırmakların aktığı / gökkubbenin altında alıştığımız dünya / içine işler insanın
bir daha görür müyüm denizleri/uzak bir düş örneği kıpırtısız / gidiyormuş gibi duran duruyormuş gibi giden / vapurları şilepleri takaları
hele o görkemli dağları / beyaz doruklarla yükselen gökyüzüne/yaşamımızı vurgulayan ./..
yürek atışlarımın nedeni
o güzelim ormanları/içinde yaban kuşlarının öttüğü kuytu / kır köşelerini unutulmuş kasabaları /
görür müyüm bir daha
bir daha görür müyüm çocukluğumu / zaten çok gerilerde kaldı / üstü başı perişan kan ter içinde /
sokaklarda bahçelerde görür müyüm bir daha
bir daha görür müyüm canım insanları / çekiliyor damarlarımda kan/ah belleğimde kimi dost kimi düşman/ama hepsinin de iyi bir yanı olan / kardeşim herşeyim insanları
işte geldik gidiyoruz / şen olasın Kastamonu şehri / bitimsiz sevilerin odak noktası/anılarımın başkenti / nasıl söyleyeyim / nasıl / hele seni / hele seni / bir daha görür müyüm
bilmem ki
•••
Siyami Özel şiirinde yaşamın tüm alanlarına dokunmuştur elbet. Ve bu şiir yelpazesi içinde tarih, mitoloji de geniş yer tutar. Bu, Özel’in bir şair, yazar, gazeteci olarak entelektüel kimliğinin bir parçası olsa da, mitolojik imgeleri şiirinde yine bir başka doğaüstülükle kullanması hayranlık uyandırıcıdır.
Özel’in şiirinde tarih ve mitoloji olguları kendi başına işlendiği gibi ölüm, dünyevi son gibi temaların içinde de yer almıştır. Ancak bu ele alışta metaforik ölüm kavramlarını kullanmış, bu kutlu sonun her çağdaki görkemini gözler önüne sermiştir.
Esinti
”Sayın M.F.Ozansoy’a”
Hayır, ne günler kısa
Ne saatler bozuk
Hayal de olmasa dünyada
Avunacak bir şey bulurduk
Yoktan var edilen beden
“Tekrar yokluğa hazır” olsa da
Yine bir istek kalır içimizde
Yaşamaktan yana..
Ne güzel diyorsunuz :
”Leylak kokusu havada
Bırakılır gibi değil
Bu yer, cennet uğruna da.”
Bir gün elbet öleceğiz
Ardımızda bir hoş seda
Bir ufacık iz..
”Kimseye kalmaz bu dünya!”
•••
Siyami Özel’in şiirindeki ölüm temasında bir başka işlenişte onu yine bambaşka evrenlere taşımakta. Çünkü, genelde şiirini reel yaşama dair imgelerle kuran Özel, bu çalışmalarında ise tamamen göksel bir görünüm alıp, yaşadığımız düzlemden, içinde bulunduğumuz evrenden öte bir başka boyutu sunmakta.
Çağrı
Uzak evrenlerde yine o ruhsal koro / Düşlerimde bir yükselip bir alçalan sabaha karşı / Bir uzay bahçesi göz alabildiğine güzel / Tadına varılmamış uykulardan kalan, ötelerde..
Belli bir şey, siz görmediniz mi hiç / Siz duymadınız mı bölük börçük – duydunuz belki / Çağırıyor uzaklardan, ama erişilmez ki / Bir koro nasıl söyleyeyim siz işitmediniz mi hiç
Bir zaman vardı zaman içre bilinmez nasıl / Evren içinde bir başka evren, / Beş duyu ötesi gizli mi gizli / Bir gerçek var siz ermediniz mi hiç?
•••
Yaşamın değişmez yasalarında hayatın kendisini de ölümün gerçeğini de çırılçıplak sunan bir şair Siyami Özel. Sevginin en yalınını, aşkın en tutkulusunu, özlemin en gerçeğini, insanın en doğal ve yine insan halini sunan bir şair.
Ama bir şey daha var ki, hani gerçeğini, olacağını bilen bir düşünür olarak, ölümü de sezinleyen ve işte buna göre imgeleyen de bir şair kendisi. Ki şairin işi değil midir aslında yaşanan gerçeğin bir adım ötesinde olmak, mevcut bilincin dışına çıkmak, hissedilen boyutu çoktan aşmak.. Aynı bir başka şair Ahmet Telli’nin dizlerinde olduğu gibi:
Filler mezarlığında fil ölüleri / Ve belki birkaç da şiir bulursunuz / Ki o şiirler kendi ölümlerini sezen / Birer kuğuydular kuytu sularda… •
Ufak bir not: Her bilgece ölümsüzlük imgesinin yaratıcılarının yoldaşıdır kedi…
MURAT KARASALİHOĞLU