Diyabet tüm dünyada giderek artan sıklıkta görülen önemli bir sağlık problemidir. Dünya genelinde 382 milyon yetişkinin diyabet hastası olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde ise 20-79 yaş arasında 7 milyon diyabet hastası vardır. Değişen beslenme tarzı ve hareketsizlik ile birlikte giderek büyüyen bir sağlık soruna dönüşmektedir. En son yapılan çalışmalarda türk toplumunda diyabeti olan ve prediyabet(diyabet gelişimi için aday) birey oranı % 41’dir.
Hastalığın sık görülen belirtileri; halsizlik, ağız kurluğu , sık idrar çıkma, kilo kaybı veya fazla kilo alma, bulanık görmeden oluşur. Bu bulguları olan kişilerin sağlık kuruluşuna başvurup kan şekeri ölçümünü yaptırması gerekmektedir. Yüksek ve dalgalı seyreden kan şekeri zaman içerisinde kalp, karaciğer, damarlar , böbrek, göz gibi organları etkileyerek yaşam kalitesinde ciddi azalmalara neden olur. Bu açıdan erken diyabet tanısının konulması , düzenli hastaların takip edilmesi , etkin kan şekeri kontrolün sağlanılması ve bunun minimum ilaçla yapılması çok önemlidir.
Diyabet gelişimi için en büyük risk taşıyan gruplar ailesinde diyabet öyküsü olan, obezite tanısı olan, yüksek karbonhidratlı beslenen, hareketsiz yaşayan bireylerdir. Ülkemizdeki yüksek diyabet sıklığı göz önüne alındığında risk grubunda olmasa da her bireyin 40 yaşından sonra açlık kan şekeri tetkik edilerek değerlendirilmesi, risk grubuna giren kişilerin ise daha erken yaşta ve sık aralıklarla (yıllık) takip edilmesi önerilir.
Peki risk grubundaysak ve henüz diyabet tanısı almamışsak yapılabilecek bir şey var mıdır? Yaşam tazı değişikliğinden en çok fayda görecek bu gruptur çünkü kan şekeri henüz çok yükselmemiştir ve organ hasarı gelişmemiştir. Öncelikler diyetimize çok dikkat etmemiz gerekir. Bilimsel çalışmalarda en çok fayda görülen diyet akdeniz tipi beslenmedir. Bu beslenme şeklinde daha çok zeytinyağı gibi iyi doymamış yağlar ve sebzeler tercih edilir. Karbonhidrat ağırlıklı(rafine şeker, ekmek, pirinç , pastane ürünleri ) beslenme ise kan şekeri ve insulin seviyelerinde çok sık dalgalanmalara neden olacağı için önerilmez. İkinci önemli yaşam tarzı değişikliği ise hareketimizi arttırmaktır. Hareket ettiğimiz zaman kaslarımız şekeri kullanarak enerji elde eder ve kan şekerimiz düşer, bunun için mutlaka egzersiz yapmayı ihmal etmemeliyiz. Hatta eğer riskli grupta isek kas dokusunu arttıracak şekilde direnç egzersizleri yapmalı ve profesyonel egzersiz desteği almalıyız. Düzenli uyku, etkin stres yönetimi, sigara ve alkol alımından kaçınma da diğer dikkat edilmesi gereken alışkanlıklardır.
Sonuç olarak diyabet sıklığı giderek artan bir halk sağlığı sorunudur. %80 üzerinde etkili önlemlerle önlenebilir veya yavaşlatılabilir. Çocukluk yaşlardan itibaren kazanılacak iyi beslenme ve egzersiz alışkanlıkları bu hastalıkla mücadelede atılacak en önemli adımdır.
Dr. Öğretim Üyesi Fatma Akyel
Kastamonu Eğitim ve Araştırma Hastanesi