Bu sayfada yayımladığımız “Zaman Tüneli”ni ben hazırlıyorum.
Bu görevin işe başlar başlamaz bana verilmesinin bir sebebi vardı. “Yakın ve orta geçmişte yaşananları, gündeme gelen konuları bilmeden yerel habercilik yapman zor olur. Zaman Tüneli’ni hazırlamak senin bu bilgilerle donanmanı sağlayacak” denilmişti.
O an için bu söylenenlerin bende çok bir etki yarattığını söylemem pek doğru olmaz. Ama aradan geçen sürede ne denilmek istendiğini gayet iyi anladığımı itiraf etmeliyim.
“Zaman Tüneli”, Kastamonu’nun son 40 yıl içinde neler yaşadığını, hangi beklentiler içerisine girdiğini, kat ettiği kat edemediği mesafeleri, sevinçlerini, hüzünlerini, unutulup giden vaatleri, “tamam, oluyor” denilip de boşa çıkan işleri belleğime gün gün nakış gibi işledi.
Bu köşeyi düzenli takip edenlerin de benzeri duyguları yaşadığını tahmin etmek güç değil. O günleri yaşayanlar için hafıza tazeletip, “zaman ne kadar da çabuk geçmiş” dedirtirken, benim gibi daha genç kuşak ya da Kastamonu’da yeni yaşamaya başlayanlar için kentin hafızası görevini yükleniyor bir bakıma bizim tünel.
Beni en çok etkileyen ne derseniz, yıllardır gerçekleşmeyen bazı beklentiler ya da tekrar edip duran sorunlardır derim.
Kısır bir döngü gibi yıllardır kendini tekrarlayan kimi durumlar, konular var ki, her görüp yazdığınızda canınızı acıtabiliyor.
Kastamonu yıllar içinde elbette mesafe aldı, alıyor; ancak bazı şeyler, mesela kalkınma yarışında hep bir “Batı’nın Doğusu” tanımlaması gibi değişmeyen tespitler oluyor. 30-40 yıl önce yazılanların neredeyse aynılarının günümüzde de konu ediliyor oluşu, neredeyse aynı şeylerin söylenmesi… Turizm kenti olmamız. turizm potansiyelini değerlendirmemiz gerektiği, bunun için de tanıtımın şart olduğunun yıllar içinde yinelenip durması gibi… Demiryolu talebi gibi… Yol sorunu gibi… Göç gibi…
Kastamonu’nun zaman tünelinde belli konular için zamanın durduğunu, kendini tekrar edip gittiğini gözlemlemek hem üzüyor insanı, hem şaşırtıyor, hem de gülümsetiyor. Acı acı…