Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Fahri Maden tarih araştırmalarının yanı sıra tasavvuf kültürüyle de ilgileniyor. Osmanlı Türkçesini ve yazısını çok iyi derecede bilmesi sayesinde eski kaynaklara kolayca ulaşıp değerlendirebiliyor. Tasavvuf kültürüyle ilgili yazılmış eserleri arasında Bektaşilerin Serencamı (2012), Seyyah ve Sufî (2013), Bektaşî Tekkelerinin Kapatılması ve Bektaşîliğin Yasaklı Yılları (2013), Derviş Ruhullah/Bektaşî Nefesleri (2014) ve Tasavvuf Yolunda (2016) dikkati çekmekte. Bu eserleri zaman zaman fırsat buldukça ele alıp özetlerini okuyucularımızla paylaşacağız. Bu yazımızda, 2016 yılında İstanbul’da yayımlanan, hazırlanması oldukça zor bir çalışmasından söz etmek istiyoruz: Bir Tasavvuf Dergisi Muhibban/Değerlendirme, Çeviriyazı, Dizin (İstanbul 2016, 303 s., Roza Yayınevi).
5 Eylül 1909 tarihinde Hacıbeyzade Ahmet Muhtar Bey tarafından çıkarılmaya başlanan dergi aralıklı olarak iki dönem hâlinde 1909-1912, 1918-19 yıllarında 38 sayı yayımlanmıştır. Adı, sahibi tarafından Bektaşîlerin Ehl-i Beyt muhibbi olmalarından dolayı Muhibban konulmuştur. Bir Bektaşîlik kültürü dergisi olmasının yanında, dönemin siyasi görüşlerini de yansıtmaktadır.
Dr. Maden, Önsöz’ünde (s.5) derginin bazı özelliklerini ve baskıya hazırladığı yayımın amacını özetle şöyle açıklıyor: “Muhibban’ın muhteviyatına bakıldığında tasavvuf merkezli olduğu görülmektedir. Tarikatın ayrısı gayrısı olmaz, ilkesinden hareket eden dergi, özellikle hâlâ yasaklı durumda olan Bektaşîliğin meşru bir zemine kavuşturulması hedefine yönelmiştir. Derginin dikkati çeken yönlerinden biri cemiyet (dernek) kurma gayretleridir. Daha önce Şeyh Nailî Efendi’nin başlattığı Cemiyet-i Sufîye-i İttihadiyeyi kurma çalışmaları Muhibban tarafından sürdürülmeye çalışılmış ancak sonuca ulaşılmamıştır. Muhibban tasavvuf esaslı bir dergi olmakla birlikte sosyal meselelere ve siyasi konulara da ağırlık vermiştir. Temel felsefesi insaniyet olan Muhibban’da tekkeler ve tasavvufla ilgili yazılar tüm sayılara serpiştirilmiştir. Yine tekke tasavvuf alanındaki şiirlerin, güfte ve bestelerin birçoğu ilk defa Muhibban’da yayımlanmıştır.
Dergide yemek ve kitap tanıtım köşeleri de bulunmaktadır. Şark Yemeklerimizden başlığıyla çıkan yemek tariflerinin bir kısmı okuyucular tarafından gönderilmiştir.
Çeviriyazısını günümüz okuyucusuna ulaştırdığımız Muhibban dergisinin elimizde 24 sayısı mevcuttur. Dili gayet sade olan dergi hazırlanırken orijinal şekline dokunulmamıştır. Derginin muhteviyatı hakkında bilgi verildikten sonra yazarların biyografileri ele alınmıştır. Çeviriyazının ardından ise derginin Dizin’i çıkartılmıştır. Son olarak ekler kısmında Muhibban dergisinin sahibi Hacıbeyzade Ahmet Muhtar Bey ailesine ait resimler ile Muhibban’ın elimizdeki Osmanlıca orijinal nüshası verilmiştir.”
Kitap, Önsöz, Giriş: Muhibban’a Dair (s. 9-14)’den sonra iki bölümden oluşmaktadır:
- Bölüm: Muhibban’ın Muhteviyatı ve Yazarları (s. 15-107)
- Muhibban’ın Muhteviyatı
- Muhibban’ın Yazarları
- Bölüm: Muhibban’ın Çeviriyazısı ve Dizini (s.108-298)
- Muhibban’ın Çeviriyazısı
- Muhibban’ın Dizini
Eser, Kaynakça ve Ekler bölümüyle sona ermektedir.
Muhibban’ın 1912 yılında yayımlanan Yıl 2, 6. Sayısında “Millet Meclisinde Tekke Müzakeresi” başlıklı yazıda Hacıbeyzade Ahmet Muhtar Bey Osmanlı Meclisinde tekke ve dergâhların ödeneğinin kısılmasına Kastamonu Mebusu Ahmet Mahir Efendi’nin nasıl karşı çıkıp, tekkelerden kesilmesine karar verilen 4.000 liranın kesilmemesi kararının alındığını övgüyle anlatmaktadır (s. 149-152).
Dergide Bektaşî halk edebiyatı, Bektaşî Nefesleri, Bektaşî gelenekleri konusunda değerli bilgiler vardır. Bektaşîlik üzerine araştırma yapacakların dergi koleksiyonunu taramalarında yarar vardır.
Muhibban’daki Kalkandelen’den Abdurrahman Recep’in derlediği Hacı Bektaş Velî’nin 19 sözünden yedisini (s. 38) yayımlayarak yazımızı tamamlarken Dr. Fahri Maden’e tebrik ve teşekkkürlerimizi bu kitabı dolayısıyla da tekrarlıyoruz.
- Daima cennette olmak istersen herkesle dost ol, hiçbir kimse için kalbinde kin tutma.
- Fikirsiz âlim serap, zikirsiz derviş haraptır.
- Fikirsiz âlim kaptansız gemiye, zikirsiz derviş ruhsuz kalbe benzer.
- Semâ, ehl-i hakikate müstahap (farz), ehl-i ilme mubah (sevap) ehl-i fısk ile fücura (Allah’a âsi ve günahkâra) haramdır.
- Halka insaf, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat, düşmanlara hilm (nazik), nefse kahr, dervişlere sahavet (cömert), âlimlere tevâzu, cahillere sükût ile muamele edenler taht-ı eman-ı daimîdedirler (daima Allah’ın himayesi altındadırlar).
- Hizmet ile kalkmak, hikmet ile söylemek, hürmet ile oturmak dervişlik nişane-i kemâlidir (olgunluk işaretidir).
- Dervişlik, ezelî saadet ve ebedî devlettir.