Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’inde “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” şeklinde bir uyarı yapıyor hepimiz için… Tabii ki “bilen ile bilmeyen” bir tutulamaz, eşit görülemez. Bir tarafta alanında bilgi birimi için eğitim görmüş, yıllarca dirsek çürütüp, beynini/belleğini bilgi hazinesine dönüştürmüş kişi ile az eğitim görmüş ya da hiç görmemiş iki kişi arasında görüş farkı… Elbette olması gerekir.
Ama bizim gibi her alandaki kalkınmasını henüz tamamlamamış toplumlarda bu konuda fark gözetilmez.
Ağzı olan konuşur.
Konuşur ve“Lâf kalabalığı”na getirip çevresinde de “ağzı olan konuşur bir topluluk” da varsa -ki bizde çokça yaşanır- haklılık payını hep kendine çıkarır böyleleri. Bu “lâf ebeliği”; bilgiye dayalı bir eylem olsa, hadi insan sabreder, saygıda kusur yapılmaz, dinlenilir. Çünkü o konunun “bir bilen”ini dinlenmeyeceksiniz de kimi dinleyeceksiniz?
Ama maalesef bizde bunun tamamen tersi yaşanır zaman-zaman… . Geçen gün kısa bir otobüs yolculuğunda yanımdaki öğretmen emeklisi arkadaşımla Türkiye üzerine konuşuyoruz. Kimi ilgilendirir ki? Aramızda diğer yolcuları rahatsız etmeyecek ses tonuyla konuşuyoruz.
Konuşmamız “Kimi ilgilendirir diye?” düşünüyorum ama, meğer yan koltukta oturan bir yolcu arkadaşı ilgilendiriyormuş. Konuşmamızın bir yerinde bodoslamadan konuşmamıza “maydanoz oldu”:
“- Yani, şimdi sizin dediğiniz gibi olsa daha mı iyi olur?” diye soru ile katıldı konuşmamıza. Öğretmen arkadaşım bir bana baktı, söz ortasına dalıp soru soran yolcuya bir baktı. Anladım, bir şeyler söyleyecek, gözümle işaret verip konuşmasını istedim.
Öğretmen arkadaşım seçim sistemi, seçmenin bilgi düzeyi üzerine olan konuşmamızı daha da açarak geniş bir değerlendirme yaptı. Sözü bir noktaya getirip sordu:
“- Siz çocuğunuzu okula ne için gönderiyorsunuz?”
“- Okusun, bilgi sahibi olsun. Adam olsun, diye…”
“- Peki, daha çok okuyup bilgi sahibi olması için ne yapıyorsun?”
“- Üniversiteye gönderiyorum. Benim oğlum doktordur.” Öğretmen arkadaşım, yeni bir şey bulmuş olmanın gülümsemesiyle tekrar sordu:
“- Hah… Tam da ben bunu bekliyordum… Şimdi sizin bilginizle, doktor olan oğlunuzun bilgisi aynı mı?
“- Öyle şey olur mu, niçin okuttum onu?”
“- O zaman senin sandığa attığınız oy ile sizden daha bilgili olduğunu kabul ettiğiniz oğlunuzun attığı oy aynı olmuyor mu?
Bodoslamadan konuşmamıza dalan yolcunun yanıtı ilginçti:
“- Orayı karıştırma…” dedikten sonra “imdat kapısı” beni görmüş olacak ki; (Beni de öğretmen sanıp);
“-Hocam, sen diyorsun bu işe?” diye sordu. İstemeyerek de olsa söze katıldım ve sordum:
“-Şimdi şu otobüsün içineyiz. Seyahat ediyoruz. Şoför rahatsızlansa ne yaparız? “
“- Ne yapacağız, yeni bir şoför bulup otobüsü sürmesini isteriz.”
“-Peki, siz niçin sürmek istemiyorsunuz?
“-Benim sürücü belgem yok ki?
“-O zaman bilmediğiniz konularda susmayı, dinlemeyi biliniz. Bilgi sahibi olanlarla bilgisizleri bir/eşit görmeyiniz/tutmayınız. Bilgiliye saygıyı esirgemeyiniz.”
Yanıtı ne oldu yolcu arkadaşın biliyor musunuz? “Şoförlükle orayı niye karıştırıyorsun?”
Bana öyle geliyor ki Yüce Allah akıl ile donattığı beyin sahiplerini daha zor sınava tutacak. Ama en zor sınavı da; edindiği yarım/yamalak bilgi ile yola çıkıp, bilmediği konularda ahkâm kesip kişileri renkli yalanlarla yanıltanlara uygulayacak.