Telefonun öte ucunda babam;
Telaşlı bir sesle çağırıyor.
Ömrüm tek bir soruya kilitleniyor.
Uçurumdan yuvarlanırcasına koşuyorum yanına;
Günler önce unutmuş olduğu sesimle haykırıyorum sessizce;
Gitme amca! Gitme!..
Ve gidiyor ailenin koca çınarı…
Bir çift çerçevenin ardından hep buğulu bakan gözleri,
Bomboş bakıyor artık gözlerimin içine…
Nasıl da düşüyor masaya, bıraktığımda elleri…
Nasıl da silinip gidiveriyor bir ömür…
…
Ahmet TAMEL;
Ailenin kalan en büyük erkeği
Kiminin Ahmet’i
Kiminin Ağabeyi
Kiminin Ahmet Babası
Benimse amcam…
Sayısız sporcu,
Sayısız öğrenci,
Sayısız gazetecinin hocası,
İşinin piri,
Benimse amcam…
Kibar, naif, adamakıllı…
…
Kim O’na ne der, nasıl hatırlar bilmem
Ama çok şey bıraktı bende, yüreğimde;
Uzun boyu, uzunca sakalıyla
Yakışıklı bir adam…
Yanından ayırmadığı siyah deri çantası,
Ağır aksak edasıyla
Ömrünü memleketine, gazeteciliğe, edebiyata ve spora adamış bir adam.
Dedim ya…
Kastamonu’nun Ahmet Ağabeyi
Benimse amcam…
Çocukluğumun esrarengiz kahramanı…
Gençliğimin dert ortağı.
Bugünlerde ise kalbimin en derin sızısı…
…
Amca!
Çok şey bıraktın bu memlekete,
Sayısız eser, sayısız fikir, sayısız insan.
Ve daha yapacak çok işin vardı.
Hep erken pes eden taraftın…
Yine dediğini yaptın…
Yine kadehinden erken tükendin…
Pılını pırtını toplayıp gidiverdin işte.
Ama biliyorum ki;
Sen Kastamonu’nun Ahmet Ağabeyi idin.
Benimse kıymetlim…
Hoşçakal amca…
Hoşçakal iki gözüm…
Hoşçakal…
Burak TAMEL